top of page

Yargılama Sürelerinin Uzunluğu Sorununa Geçici Çözüm: TBK m. 76 Hükmü Uyarınca Zarar Görenin Geçici Ödeme Talebinde Bulunma Hakkı




Yargılama Sürelerinin Uzunluğu Sorunu


Ülkemizde hukuk sisteminin en büyük problemlerinden birisi şüphesiz ki yargılama sürelerinin uzunluğu ve özellikle (para alacağı taleplerinde) davacının talebinin enflasyon nedeniyle değer kaybına uğramasıdır. Kimi zaman tarafların ellerinden gelen tüm çabaya rağmen mahkemelerdeki iş yoğunluğu veya uyuşmazlık konusunun kendine özgü yapısı nedeniyle yargılamalar gereken süratle tamamlanamamakta; davanın haklılığının ilk bakışta görülebildiği davalar dahi yıllara varan yargılama süreleri sonunda neticelenmektedir. Kanun koyucu tam da bu nedenden ötürü “geçici ödemeleri” düzenleyen 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun 76. maddesini benimsemiştir.



Geçici Ödeme Talebinde Bulunma Şartları


TBK m. 76/I uyarınca, “Zarar gören, iddiasının haklılığını gösteren inandırıcı kanıtlar sunduğu ve ekonomik durumu da gerektirdiği takdirde hâkim, istem üzerine davalının zarar görene geçici ödeme yapmasına karar verebilir.”.


Maddede yer alan uygulama şartları uyarınca hakimin geçici ödemeye hükmetmesi için şu şartlar mevcut olmalıdır: 1) Davacının geçici ödeme talep etmesi (hakimin kendi inisiyatifiyle [re’sen] veya davacının talebini aşan miktarda geçici ödemeye hükmetmesinin mümkün olmaması), 2) Davacının ekonomik durumunun geçici ödemeyi gerektirmesi, 3) Davacının haklı olduğuna dair inandırıcı kanıtlar sunulmuş olması (davacının ilk bakışta haklı gözükmesi).


Eğer tüm bu şartlar somut olayda mevcut ise davacı, hakimden uğramış olduğu zarara ilişkin olarak kendisine geçici ödemede bulunulmasını isteyebilir. Fakat bu ödeme kanunda da belirtildiği üzere “geçici” bir ödemedir. Nitekim maddenin ikinci fıkrası “Davalının yaptığı geçici ödemeler, hükmedilen tazminata mahsup edilir; tazminata hükmedilmezse hâkim, davacının aldığı geçici ödemeleri, yasal faizi ile birlikte geri vermesine karar verir” şeklinde kaleme alınmış olup, eğer dava kabul edilmezse bu kez davacının davalıya faiziyle birlikte geri ödemede bulunması gerektiği düzenlenmiştir. O nedenle geçici ödeme, yargılama sürelerinin uzunluğundan kaynaklanan problemlere ancak “geçici” bir çözüm vadetmekte, uyuşmazlığın nihai çözümü mahkemenin yargılama sonunda vereceği kararla gerçekleşmektedir.


Nitekim Yargıtay, eğer yargılama sonunda tazminata hükmedilmezse ve yapılan geçici ödemenin iade edilmesine dair karar tesis edilmezse bu hususun bir bozma sebebi oluşturacağını  vurgulamaktadır: Yargıtay Kararı - 3. HD., E. 2023/222 K. 2023/1106 T. 11.4.2023: Dosyanın incelenmesinde; mahkemece 30.10.2015 tarihli ara kararla davacının mağduriyetinin önlenmesi için 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 76 ncı maddesi uyarınca 10.000,00 TL avans tazminatının davalı kurumdan tahsiline karar verilmiş, davalı tarafça da 11.11.2015 tarihinde davacıya ödeme yapıldığı anlaşılmaktadır. TBK'nın 76 ncı maddesi gereğince davalının yaptığı geçici ödemelerin, hükmedilen tazminattan mahsup edilmesi, tazminata hükmedilmezse, davacının aldığı geçici ödemenin yasal faizi ile birlikte geri verilmesine karar verilmesi gerekmekte olup, mahkemece bu hususta bir hüküm kurulmamıştır. O halde açıklanan hususlar dikkate alınarak mahkemece davacıya yapılan geçici ödemeye ilişkin bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.”



Geçici Ödemenin İstisna Olması ve Karara İtiraz Sorunu


Geçici ödeme, yukarıda açıkladığımız üzere davacının uzun yargılama sürelerinden etkilenmesinin önlenmesi bakımından önemli bir imkandır. Fakat uygulamada, mahkemelerin geçici ödeme kararı tesis etmekte isteksiz davrandığı; davalının derhal ödeme yapmasına dair bir ara karar tesis etmekten çekinerek talebi tamamen veya kısmen reddettiği görülmektedir. Diğer yandan, davalı tarafın da haksız yere geçici ödemeye mahkum edilmiş olma ihtimali mevcuttur. Bu bakımdan, geçici ödeme talebinin reddine veya kabulüne karşı nasıl itiraz edileceği meselesi önem taşımaktadır.


Geçici ödemeye dair kararın kendi başına istinafa götürülebilmesi (istinafa tabi olması) meselesi, Yargıtay’ın birbiriyle çelişen kararlarına konu olmuştur. Zira bir yandan ara karar olması nedeniyle normal şartlar altında istinaf edilememesi gereken geçici ödeme kararı, öbür yandan bir geçici hukuki koruma olması nedeniyle istinaf edilebilir gözükmekte ve daha da önemlisi istinaf edilmesinde tarafların menfaati bulunmaktadır. Bu bakımdan, ara kararların kendi başlarına istinaf edilemeyeceğine yönelik genel ilke ile HMK m. 341/b uyarınca ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarının (ki bunlar uygulamadaki başlıca geçici hukuki korumalardır) istinaf edilebileceğine dair kural çarpışmaktadır. Nitekim, geçici ödeme kavramının bu kapsamda hukuki olarak nitelendirilmesi bakımından da Yargıtay’ın değişik daireleri arasında görüş ayrılıkları mevcuttur:


Örneğin geçici ödeme kararının ihtiyati tedbir niteliğinde olduğuna ve kendi başına istinafa konu olabileceğine yönelik Yargıtay 3. Hukuk Dairesi kararı için bkz.:Yargıtay 3. HD., E. 2019/5486 K. 2019/10060 T. 12.12.2019: “(destekten yoksun kalma konulu davada)…Geçici ödeme ihtiyati tedbir niteliğindedir. Bu nedenle; ihtiyati tedbir talebine ilişkin kararın, 6100 sayılı HMK. nun yürürlükte olduğu dönemde ittihaz olunduğu açıktır. HMK. nun 341. maddesi “İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir.” hükmünü içermektedir.” (öte yandan Yargıtay 3. H.D., bu karara konu uyuşmazlıkta 1086 Sayılı HUMK uygulanacağı için geçici ödeme kararının temyize tabi olmayacağı yönde hüküm tesis etmiştir). Benzer yönde (iş kazası nedeniyle tazminat talebi konulu bir dava üzerine verilen) Yargıtay 21. H.D.’nin kararı için bkz. Yargıtay 21. H.D. E. 2013/15667 K. 2013/20940 T. 18.11.2013 (kararda daire, ihtiyati tedbir niteliğinde olan geçici ödemenin HMK m. 394’de düzenlenen usuller uyarınca itiraza tabi olacağını vurgulamıştır).


Yine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de destekten yoksun kalma tazminatını konu alan bir davada geçici ödemeyi “ihtiyati tedbir” niteliğinde kabul etmiş ve kendi başına istinaf edilebileceğini kabul etmiştir: Yargıtay 4. HD., E. 2021/16533 K. 2021/6920 T. 14.10.2021: “Geçici ödeme ihtiyati tedbir niteliğindedir. Bu nedenle; ihtiyati tedbir talebine ilişkin kararın, 6100 sayılı HMK. nun yürürlükte olduğu dönemde ittihaz olunduğu açıktır. HMK. nun 341. maddesi “İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir.” hükmünü içermektedir.” (öte yandan Yargıtay 4. H.D., bu karara konu uyuşmazlıkta 1086 Sayılı HUMK uygulanacağı için geçici ödeme kararının temyize tabi olmayacağı yönde hüküm tesis etmiştir).


Fakat Yargıtay 10. Hukuk Dairesi ise geçici ödemenin bir ihtiyati tedbir niteliğinde olmadığını ve bu nedenle istinaf edilemeyeceği yönünde karar kurmuştur: Yargıtay Kararı - 10. HD., E. 2020/8678 K. 2021/412 T. 19.1.2021: “geçici ödemeler ne HMK.’da düzenlenmiş olan ihtiyati tedbir niteliğindedir, ne de İİK.’nda düzenlenmiş olan ihtiyati haciz niteliğindedir. Tam tersine, aynı ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz gibi ayrı bir geçici hukuki koruma türüdür. Çünkü HMK’nın 389. maddesi gereğince ihtiyati tedbir, sadece dava konusu uyuşmazlıklar hakkında verilebilen bir geçici hukuki koruma türüdür. Dava konusunun para alacağı olması halinde ise kural olarak ihtiyati tedbir kararı verilmesi mümkün değildir. Geçici ödemelerin Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olan diğer geçici hukuki korumalardan biri olması sebebiyle, geçici ödeme kararları bir ara karar mahiyetindedir. Bu sebeple de mahkeme iş bu ara kararından yargılama sonuçlanmadan önce her zaman dönebilir. Çünkü mahkemenin vermiş olduğu ara kararlar ile kural olarak taraflardan birisi lehine herhangi bir usuli kazanılmış hak oluşmaz. Yine geçici ödeme ara kararı yargılamayı sona erdirmediği için bu karara karşı doğrudan kanun yoluna gidilmesi de mümkün değildir. Ancak asıl karar ile birlikte kanun yoluna gidilebilir. Dosya kapsamı ve yukarıdaki yasal düzenlemeler değerlendirildiğinde; TBK'nın 76. maddesinde düzenlenen tedbiren geçici ödeme talebine ilişkin mahkemece verilen geçici ödeme talebinin kabulüne dair kararın ara karar niteliğinde olduğu, bu kararlara karşı ancak esas hüküm ile birlikte kanun yoluna başvurulabileceği anlaşıldığından davalı vekilinin geçici ödemeye ilişkin temyiz talebinin REDDİNE, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 19/01/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi”.


Nitekim Yargıtay 10. Hukuk Dairesi daha sonra değişik Bölge Adliye Mahkemeleri arasındaki çelişkili kararların bu yönde giderilmesine dair E. 2021/9901 K. 2021/14123 sayılı ve 15.11.2021 tarihli kararı da kurmuştur. Kanaatimizce bu düşünce hem hukuka hem de uygulamadaki ihtiyaçlara aykırı sonuçlar doğurmaktadır. Zira anılan karara yazılan karşı oy gerekçesinde de belirtildiği üzere “Geçici ödeme kararının, ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz gibi geçici hukuki koruma kararı olduğu açıktır. Kanun koyucu, geçici hukuki koruma kararlarına karşı en azından istinaf kanun yolunu açık tutmuştur. Geçici ödeme kararının kanun yolunu kapatılsa bile bu kararın infazı için ihtiyati haciz kararı alındığında, bu karar kanun yoluna tabi olacaktır. Alınan kararı kanun yoluna kapatırken, infazına ilişkin kararın kanun yoluna açık tutmak bir çelişki olacaktır. Diğer taraftan hukuki geçici koruma kararı niteliğindeki geçici ödemeye ilişkin karara karşı, kanun yolunu kapatmak keyfi kararların verilmesini sağlayacaktır. Esas hakkındaki karar verildikten sonra ise bir anlam ifade etmeyecektir”. 


Görüldüğü üzere, özellikle Yargıtay 4. Hukuk Dairesi ile 10. Hukuk Dairesi’nin kararları arasında geçici ödemenin hukuki niteliğine ilişkin bir görüş farklılığı mevcut olup, buna göre kararın kendi başına istinaf edilip edilemeyeceği hakkında da farklı görüşler benimsenmiştir. Her ne kadar Yargıtay dairelerinin emsal içtihadı yerel mahkemeler ve bölge adliye mahkemeleri açısından bağlayıcı olmasa da uygulamaya yön verdikleri herkesin malumudur. Ek olarak, Yargıtay Büyük Genel Kurulunun İş Bölümüne İlişkin 18.01.2024 Tarihli ve 2024/1 Sayılı Kararı uyarınca haksız fiilden doğan tazminat davaları hakkında 4. Hukuk Dairesi görevlendirilmiş; iş kazasını konu alan tazminat davaları bakımından ise 10. Hukuk Dairesi görevlendirilmiştir. Ayrıca, uygulamada geçici ödeme talebi, hükmün TBK’de haksız fiil hükümleri arasında düzenlenmesinden ve lafzında geçen “zarar gören” ifadesinden ötürü, genellikle destekten yoksun kalma tazminatı veya iş kazasını konu alan davalarda gündeme gelmektedir; bu nedenle Yargıtay’ın diğer hukuk dairelerinin konu hakkındaki görüşlerini kestirmek mümkün değildir (Halbuki, TBK m. 114/II hükmünün haksız fiil hükümlerine yaptığı gönderme ile, sözleşmesel taleplerden kaynaklanan davalarda da TBK m. 76 hükmünün kıyasen uygulanması ve geçici ödeme talebinde bulunulması mümkündür).


Sonuç olarak, uygulamada geçici ödemeye dair verilen ilk derece mahkemesi kararları, adeta davanın konusuna göre kendi başına istinafa tabi olmakta veya olmamaktadır. Şüphesiz ki aradaki görüş farkının giderilerek içtihat birliğinin sağlanmasında ve geçici ödeme kavramının temel amacı uyarınca “kendi başına istinaf edilebilir” hale getirilmesinde fayda bulunmaktadır. Zira kanaatimizce kanun koyucunun HMK m. 341/b hükmü ile esasen güttüğü amaç yalnızca ismen sayılan ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararını değil; genel olarak geçici hukuki korumaları müstakil olarak istinaf incelemesine tabi tutmaktır (örneğin, bu bağlamda HMK m. 316 hükmü daha doğru bir biçimde kaleme alınmış olup, hükümde geçen “İhtiyati tedbir, ihtiyati haciz, delil tespiti gibi geçici hukuki koruma talepleri” lafzı sayesinde geçici ödeme kurumu da doğrudan madde hükmünün kapsamına dahil edilebilir ve basit yargılama usulüne tabi kılınabilir). Bu bakımdan, normatif olarak HMK m. 341/b hükmünün kıyasen geçici ödemelere de uygulanması savunulabileceği gibi, esasen ortada kanun koyucunun ihmalinden kaynaklanan bir bilinçsiz boşluk olduğu ve kanun koyucunun gerçek amacına uygun bir biçimde doldurulabileceği de savunulabilir. Fakat mevcut haliyle uygulamada uyuşmazlık konusuna dikkat etmekte fayda vardır.



Geçici Ödemenin Tabi Olduğu Esaslar


Geçici ödeme kararına dair öncelikle belirtmek gerekir ki bu ödeme dava dilekçesinde veya davanın ilerleyen aşamalarında talep edilebilir. Zira mahkemelerin ön inceleme duruşmasında dahi geçici ödemeye hükmettikleri görülebilmektedir (bkz. Yargıtay Kararı - 12. HD., E. 2014/17657 K. 2014/23921 T. 16.10.2014). Bir ara karar olması nedeniyle yargılamanın sonuçlanmasına kadar her safhada bu talepte bulunulabilir; hakim tesis ettiği ara karardan her zaman dönebilir. Örneğin başlangıçta geçici ödeme talebinde bulunmayan bir taraf, gelinen aşamada yargılamanın oldukça uzamış olması nedeniyle (örneğin bir davanın beşinci senesine gelmiş olmasından ötürü) ekonomik durumunun zorlandığını ortaya koyarak daha sonra geçici ödeme talebinde bulunabilir; veya delillerin toplanması sonucu dosyanın seyrinin değişmesi nedeniyle başlangıçta reddedilen ya da kabul edilen geçici ödeme talebine ilişkin ara karardan dönülmesi istenebilir. O nedenle, geçici ödeme talebinin herhangi bir zaman aralığıyla sınırlandığını söylemek mümkün gözükmemektedir.


Geçici ödeme yapıldığı takdirde, ödenen bedel asıl alacaktan mahsup edilmeli ve gerekirse hakim hüküm kurmadan önce bu durumun akıbetini araştırmalıdır: Yargıtay Kararı - 17. HD., E. 2019/142 K. 2020/1414 T. 13.2.2020: Mahkemece 02.07.2015 tarihli duruşmada TBK 76/1'e göre 10.000,00 TL geçici ödemeye karar verilmiştir. Davalı vekilinin 07/08/2015 tarihli dilekçesi ile K.Maraş 2. İcra Müdürlüğü'nün 2015/7856 sayılı dosyasına 20/07/2015 tarihinde 10.000,00 TL geçici ödemenin yapıldığı, beyan edilmiştir. Dava dosyasına, mahkemece karar verilen ve davalı vekilince icra dosyasına yatırıldığı beyan edilen geçici ödemeye ilişkin tahsilat makbuzu ibraz edilmemiştir. Mahkemece yapılması gereken K.Maraş 2. İcra Müdürlüğü'nün 2015/7856 sayılı dosyasını dosya içerisine alarak geçici ödemeye ilişkin ara kararın yerine getirilip getirilmediğini araştırmak, eğer geçici ödeme gerçekleşmişse, hesaplanan tazminattan mahsup etmek suretiyle hüküm kurmaktan ibarettir.


Yine asıl alacağa işleyecek faiz de geçici ödemenin yapılmış olmasından etkilenir. Zira asıl alacağın geçici ödemeye tekabül eden kısmına işleyen faiz, geçici ödeme anından itibaren kesilir. Ancak, davaya dair asıl hüküm verilirken haksız fiil tarihinden itibaren geçici ödemenin yapıldığı ana kadar geçici ödemeye tekabül eden kısma işleyecek olan tazminata (ayrıca elbette asıl alacağın geçici ödeme dışında kalan kısmına ve ona işleyecek faiz miktarına da) hükmedilir: Yargıtay Kararı - 3. HD., E. 2016/21447 K. 2018/5561 T. 22.5.2018: “Davacı tarafın geçici ödemeye yönelen temyiz itirazlarının incelenmesinde…Somut olayda; davacı tarafın talebi üzerine, 03.06.2015 tarihli ara kararı ile davalıların, davacı ...'ya TBK'nun 76. maddesinin 1. fıkrası uyarınca 35.000 TL geçici ödeme yapmasına karar verilmiş; anılan ara kararının icra marifetiyle 10.07.2015 tarihinde infaz edilmesi üzerine, mahkemece; aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca yapılan geçici ödemenin, hükmedilen tazminattan mahsup edilmesi yönünde hüküm tesis edilmiş; ancak tazminattan mahsup edilen 35.000 TL geçici ödemenin, olay tarihinden ödeme tarihine kadar işlemiş faizinin davalılardan tahsili yönünde bir karar verilmemiştir. Mahkemece; yukarda belirtilen maddi ve hukuksal olgular gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir....SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalı ... 'ın tüm, davacı tarafın ise sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle hüküm fıkrasının (2/a) bendinin çıkartılarak yerine "2/a) Davacı ...'ın ıslah edilmiş davasının kısmen kabulüyle TBK'nun 76 maddesi gereğince 03.06.2015 tarihli ara kararı ile hükmolunan 35.000 TL geçici ödemenin ... 32. İcra Dairesinin 2015/14966 Esas sayılı dosyası kapsamında 10.07.2015 tarihinde tahsil edilmesi nedeniyle toplam maddi tazminat miktarı olan 125.603,88 TL'den mahsubuna, 35.000 TL geçici ödemenin haksız fiil tarihi olan 17.08.2002 tarihinden ödendiği 10.07.2015 tarihine kadar işleyecek yasal faizinin ve mahsup sonrası bakiye kalan 90.603,88 TL maddi tazminatın haksız fiil tarihi olan 17.08.2002 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı ... ve ... dışındaki davalılardan (... , ..., ... Spor Klübü) müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı tarafa ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine," bendinin yazılmasına, hükmün düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA…karar verildi.”


Son olarak, geçici ödemeye karar verilmesi halinde, bu ara karar ilam niteliğinde olmadığı için ancak ilamsız takibe konu olabilir. Şayet borçlu, ödeme emrine itiraz ederse borçlunun itirazı kaldırılabilir:  Yargıtay Kararı - 12. HD., E. 2014/17657 K. 2014/23921 T. 16.10.2014: Somut olayda; alacaklının, davacısı olduğu, Alanya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 14.11.2013 tarih ve 2013/674 Esas sayılı tazminata ilişkin dava dosyasında, ön inceleme tensip tutanağının 14 numaralı ara kararı ile 6101 sayılı Kanunun 7. maddesi ve 6098 sayılı TBK'nun 76. maddesine göre takdir edilen 10.000 TL geçici ödeme ile ilgili kısmı genel haciz yolu ile icra takibine koyduğu anlaşılmakta olup, bahse konu mahkeme ara kararı, ilam niteliğinde bir belge olmayıp, yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri belge niteliğindedir. Mahkemece, takibe dayanak yapılan geçici ödemeye ilişkin mahkeme ara kararının, İİK'nun 68/1. maddesindeki belgelerden olması nedeniyle itirazın kaldırılması isteminin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir…”.


bottom of page