top of page

Ziynet Eşyalarının İadesi Talebi ve İspat Yolları: Özellikle Ortak Konuttan Ayrılma Halinde İspat Sorunu



Hangi Eşyalar "Ziynet Eşyası" Sayılmaktadır?


Evlilik birliği kurulurken, evlenen çiftin ailesi ve çevresince, düğün merasimi yapılmış olsun veya olmasın, “düğün hediyesi” olarak takılan altın, gümüş, pırlanta, para ve başka türlü değerli süs eşyası takılması, kültürümüzdeki yerleşik adetlerden biridir. Taraflar, bu eşyaların iadesi hususunda boşanma aşamasında uyuşmazlık yaşayabilir ve genellikle kadın, kocasından ziynet eşyalarının iadesini talep eder.


Ziynet eşyalarının neler olabileceği Yargıtay tarafından geniş olarak ele alınmakta olup; bilezik, kolye, küpe, çeyrek altın gibi alışılagelmiş süs eşyalarının yanında taşınır-taşınmaz mallar ve hatta geline hediye edilen canlı hayvan dahi “ziynet” olarak nitelendirilmektedir. Ayrıca, ziynet eşyasının ne zaman teslim edildiği de geniş biçimde ele alınmakta ve yalnız nikâh günü verilen hediyeler değil; kına, gelin hamamı, çeyiz serme gibi merasimlerde verilen hediyeler de “evlilik sebebiyle verilen hediye” olduğundan ziynet eşyası sayılmaktadır.



Ziynet Eşyaları Hangi Yolla Talep Edilebilir?


Ziynetlerin iadesi, boşanma davası ile birlikte talep edilebileceği gibi ayrı bir davanın konusu da olabilir. Ancak boşanma davası ile ziynetin iadesi talebinin aynı davada ileri sürülmesi, bu talebe boşanma davasının eki niteliği vermez. Ziynetin iadesini talep eden taraf, iadenin aynen veya nakden yapılmasını talep edebilir. İade talep eden taraf, ziynet eşyalarının varlığını ispatla yükümlüdür. Bu noktada uygulamada genellikle düğün fotoğrafları ve düğün kasetleri, ziynetin varlığını ispat aracı olarak kullanılmaktadır.


Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.04.2021 tarihli ve 2017/3-1038 Esas, 2021/458 Karar Sayılı Kararı uyarınca, düğün sırasında takılan ziynet eşyası ve paralar kim tarafından ve hangi eşe takılırsa takılsın aksine bir anlaşma ya da örf ve adet kuralı olmadığı takdirde kadına bağışlanmış sayılacak ve artık kadının kişisel malı kabul edilecektir. Davalı taraf, genel kuralın aksine bir örf ve adetleri bulunduğunu iddia ederse bunu ispat etme külfeti kendisine düşecektir. Dolayısıyla ziynet eşyaları kural olarak kadının kişisel malı sayıldığından, boşanma kesinleştikten sonra edinilmiş malların tasfiyesine konu edilemez. Zira evlilik birliği boyunca kişisel mal, sahibinin tasarrufundadır.


Son olarak belirtmek isteriz ki ziynet alacağı davasının davalısı genellikle diğer eş olmakla birlikte, dava üçüncü kişilere karşı da açılabilir. Örneğin, taraflar ile birlikte yaşayan kayınvalide, kayınpeder, görümce, kayınbirader işbu davanın davalısı olabilir.



Ziynet Eşyasının İadesi Talebinde İspat Yükü Kimdedir?


Ziynet eşyasının iadesini talep edebilmek için iki hususun açıkça ortaya konulması gereklidir: İadesi istenen ziynetin varlığının ispatı ile ziynetin iade talep edenin elinden rızası olmaksızın alındığının ispatı.


Ziynetin rızası dışında bağışlananın elinden çıkması haline örnek olarak, iade talep edenin gördüğü şiddet nedeniyle evden kaçması, ziynetlerin düğünden sonra kayın hısımları tarafından toplanması ve benzeri şekilde altınların kendi rızası dışında bozdurularak harcanması verilebilir.


İspat hukukunun genel kuralları burada da uygulama bulmaktadır. Bilindiği üzere HMK m. 190 uyarınca,  “(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. (2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır.” Ve Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi hükmü uyarınca, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. O nedenle gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.


Örneğin, evi terk eden davacı kadının ziynet eşyalarının iadesini talep etmesi halinde, hayatın olağan akışına uygun olan durum, kadının ziynet eşyasını yanında götürmesidir. Bu halde ziynet eşyasının kendisinden zorla alındığını veya ziynet eşyasını evde bırakmak zorunda kaldığını iddia eden taraf, iddiasını ispatla mükelleftir. Fakat, davacı kadının fiziksel şiddete uğrayarak veya kovularak evden ayrılması halinde hayatın olağan akışına uygun olan durum, kadının ziynetlerini alamamış olmasıdır. Bu nedenle bu kez davalı taraf davacının ayrılırken ziynetleri yanına aldığını ispatla mükelleftir.


Ziynet eşyasının evlilik devam ederken koca tarafından bozdurularak kullanılması halinde de koca, ziynet eşyasının değerine karşılık gelen tutarı karısına ödemekle yükümlüdür. Örneğin ziynet eşyasının koca tarafından bozdurularak taşınır veya taşınmaz eşya alımı ya da düğün borçlarının, kocanın kredi borçlarının, kayın hısımlarının (kocanın akrabalarının) borçlarının, kira borçlarının, evin ihtiyaçlarının ödenmesi gibi haller bu kapsamdadır. Aynı şekilde, kocaya işyeri açmak, kocanın iş yerinden doğan bir borcunu ödemek, sağlık giderlerini karşılamak hatta balayı veya evlilik birliğinin diğer borçları için ziynet eşyası bozdurmak da bu kapsamda olup, yine kadına ödenmesi gerekir. Ancak ziynet eşyalarını teslim ederken kadının iradesinin bunları kocasına “iade edilmemek üzere teslim etmek” yönünde olduğu koca tarafından ispat edilirse ziynet eşyasının karşılığını ödeme borcundan kurtulur. Özetle, kadının isteği ve onayı ile “iade edilmemek üzere” bozdurulup ihtiyaçlar için harcandığı davalı yanca kanıtlanacak olursa, ziynet eşyalarını iade talebi öne sürülemez.



Ziynet Eşyalarının İadesi Talebine Yönelik Davada Tanık Beyanlarının Önemi


Öncelikle vurgulamak isteriz ki ziynetlerin iadesini talep eden taraf, ziynetlerin varlığını ve elinden ne şekilde çıktığını tutarlı tanık anlatımları ile ispat edebilir. 


Zira Yargıtay 3. HD 2017/11441 K. 2019/636 T. 4.2.2019 Sayılı ilamında; “Somut uyuşmazlıkta; davacı kadın, düğünde takılan ziynet eşyalarının davalının annesi tarafından elinden alındığını iddia etmiş; davalı koca ise savunmasında, davacının bir kısım ziynet eşyalarını babasına kepçe satın almak üzere verdiğini, kalan ziynetlerini ise müşterek konuttan ayrılırken üzerinde götürdüğünü beyan etmiştir. Bu bağlamda, dava konusu uyuşmazlıkta ispat külfeti davacı kadında olup, davacı iddiasının ispatı için tanık deliline dayanmış ve gösterdiği tanıklar mahkemece dinlenmiştir. Davacı tanıklarından X ve Y; davacıya düğünde en az 40 adet çeyrek altın takıldığı, düğün merasimi bittikten sonra takılan çeyrek altınların davalının annesi tarafından alındığı hususunda beyanda bulunmuşlardır. HMK'nın 198. maddesine göre, tanık beyanı takdiri delillerden olup, hâkim tanık beyanı ile bağlı değildir. Tanığın doğru söylemediğine dair belirti ve deliller varsa tanık beyanlarının aksi yönde de karar verebilir. Ancak, HMK'nın 255. maddesi gereği, aksine inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz.” şeklinde hüküm tesis etmiştir.


Benzer yönde ayrıca bkz: Hukuk Genel Kurulu'nun 30.01.2013 tarihli, 2012/2- 697 E., 2013/167 Karar Sayılı ilamı: “Bu durumda, dinlenen davacı tanık beyanları; dava konusu edilen 40 adet çeyrek altının, düğün töreninde davalının annesi tarafından davacının elinden alındığı noktasında birbirini destekler nitelikte ve tutarlılıktadır. Hal böyle olunca, mahkemece; yukarıda belirtilen yasa hükümleri ve açıklamalar dikkate alınarak, davacı tarafça varlığı ve davalının annesi tarafından davacıdan alınarak iade edilmediği ispat edilen 40 adet çeyrek altın yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken; eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.”

bottom of page